28 Kasım 2009 Cumartesi

20 Kasım 2009 Cuma

Ömer Faruk Kurhan
Profili göster
Diğer seçenekler 13 Kasım, 13:36
Kimden: Ömer Faruk Kurhan ...@gmail.com>
Tarih: Fri, 13 Nov 2009 13:36:44 +0200
Yerel: Cuma 13 Kasım 2009 13:36
Konu: Re: {Tiyatro Dünyası} Re: denetimsiz google groupları ve faşist köpekler
Yanıtla Yazarı yanıtla Yönlendir Yazdır İleti dizisini görüntüle Aslını göster Bu iletiyi bildir Bu yazarın iletilerini bul
Sevgili Hakan Işık'a,
Tiyatro (amatör tiyatro da) yaşadığımız toplumdan kopuk bir ütopya adacığı değil. Toplumda yaşadığımız tüm gerilimler, sorunlar kaçınılmaz olarak tiyatroyu da içine alacaktır.
Ve tüm Tiyatro Dünyası gurubu katılımcılarına,
Tiyatro adına bu tartışmada sözün bittiği bir yere gelinmiştir. Ne yazık ki işin içine ırkçı söylem de girmiş ve tartışma teatral zeminden insan hakları zeminine kayan bir çerçeve edinmiştir. Artık her ne söylenecekse, insan hakları zemininde söylenmeli ve tiyatromuz bu anlamda da ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır.
Saygılarımla...
13 Kasım 2009 11:14 tarihinde tuncay özinel ...@hotmail.com>yazdı:
> Sevgili Hakan Işık kardeş > Mailini sevgiyle okudum. Amatör tiyatro aşığı birisiyimdir. Ömrümün büyük > bir bölümü amatör tiyatro yaparak geçti. Ekonomik koşullar zorlamasydı > amatör olarak kalmayı yeğlerdim.En mutlu dönemlerim amatör tiyatro yaptığım > dönemlerdir.O nedenle de hep amatör tiyatroların yanında olurum.Aslında > haklısın CKM yetkilileri de haklı Nedim Saban'a hiiç cevap vermeseydim. Size > kötü örnek oldu isem beni bağışlayın. Demek ki yanlış yapmışım. Sizler için > yapabileceğim bir şeyler olursa lütfen bana yazın. Ayrıca adresinizi de > gönderirseniz size kitaplarımı yollamak isterim. Aman yolunuzdan dönmeyin > tiyatro hepimizin yaşam biçimi ..sevgiler..
> ------------------------------ > From: cudal...@hotmail.com
> To: tiyatrodunyasi@googlegroups.com > Subject: {Tiyatro Dünyası} Re: denetimsiz google groupları ve faşist > köpekler > Date: Fri, 13 Nov 2009 06:37:26 +0200
> sanata değer veren tüm insanlara merhaba. Ben bu ülkede tiyatronun yaşaması > için savaşan binlerce insandan sizler için, herhangi birisiyim. denizlide > yaşıyorum. yaklaşık beş senedir savaş alanım burası. bu savaşımın dört > yılını özel bir amatör tiyatroda gayesi sermaye olan komutanlara askerlik > yaparak geçirdim. tiyatro geçmişime baktığımda elle tutulur hiçbir başarım > belkide bu yüzden olamadı.bu yıl bir arkadaşımla SAHNE SANATLARI DERNEĞİNİ > kurduk ve tek amacı sanat olan bir savaş vermekteyiz. > Denizli uluslar arası amatör tiyatrolar festivalinin 25. sini > gerçekleştirmiş bir şehir. geçmişte amatör tiyatroların başkenti diye > anıldığı bile oldu. burda DT yok Belediye Şehir Tiyatrosuda yok. ödenekli > hiçbir tiyatro yok yani. benimle aynı savaşı veren yaklaşık 5-6 grup var ve > hepside amatör. burda kullanabileceğimiz sadece bir tane sahne var, 227 > kapasiteli Çatalçeşme Oda Tiyatrosu... burdaki tüm gurupların (ödeneksiz) > tek alternatifi burası. çoğu zaman sahnede tek provayla oyuna çıkmak zorunda > kalıyoruz. bir oyunun sağlıklı çıkması için defalarca prova almak > gerektiğini düşünürsek bu trajik bir durum... bunları sizlerle paylaşmamın > sebebi ne yardım isteği ne de birilerini şikayet değil. kimse bizi bu > savaşın içine itmedi. tam tersine sanat karın doyurmaz diye engellemeye bile > çalıştılar. ben bu savaşa gönüllü katıldım ve bu uğurda hrşeyi yapmaya > kararlıyım. burdaki diğer arkadaşlarımın ve burdakilerin dışındaki sanatın > içinde sanat yapmak için bulunan herkesinde aynı kararlılıkta olduğunu > biliyorum. bizimkilerden daha kıt şartlarda sanatı yaşatmaya çalışanlarda > var. hal böyleyken tiyatroya emek harcamış hocalarımızın! ki onlardan > öğrenecek çok şeyimiz varken, birbirileriyle polemiklere girmelerini, > bununda ötesine geçip birbirilerini tehdit etmesini, aşağılamasını tabiri > caizse dalaşmasını üzülerek takip ediyoruz. Tiyatronun ana amaçlarındandan > birtanesi daha güzel insan yaratmak ve böylece kavgasızlığın,mutsuzluğun > olduğu daha güzel bir yaşam kurmakken,tiyatronun kendi içindeki sanatçıların > kavgaları dahada çirkinleştirir hayatı. belki haddim olmayan şeyler > söylüyorum ama internete her girişimde hocalarımızın birbirine hakaretlerle > dolu mesajlarını görmek canımı ziyadesiyle sıktı artık. belki değersiz > varlığımın değerli varlıklarınızın yanında bir önemi yoktur ama şunu > söylemek istiyorum ki onlarca sahne varken sağdaki değilde soldaki olsun, > onun boyasını beğenmedim diğerini istiyorum yada buna benzer bahanelerle > bahaneniz neolursa olsun tartışmalar yapılmaya devam ederse üyeliğimi iptal > etmeyi düşünüyorum. Çünki bu onlarca insanın açlıktan ölmemek için bir > ekmeği pay ederken başka birilerinin restorant beğenmemesi gibi birşey. ve > sanatçı gerektiğinde ekmeğini paylaşmasını bilmelidir. Saygısızlığımdan > dolayı özürlerimi kabul etmeniz dileğiyle... H.HAKAN IŞIK
> ------------------------------ > From: nedimsa...@superonline.com > To: tiyatrodunyasi@googlegroups.com > Subject: {Tiyatro Dünyası} Re: denetimsiz google groupları ve faşist > köpekler > Date: Fri, 13 Nov 2009 05:12:14 +0200
> Sevgili Tiyatro Dünyası Okuyucuları,
> Sözümona Tuncay Özinel'in Ömer Faruk Kurhan'a yanıt yazıyormuş gibi tüm bir > grupa yazdığı ve anladığım kadarıyla herhangi bir grup yöneticisi tarafından > okunmadan dolaşıma sokulan şantajcı köpek > Tuncay Özinel'in sözümona Caddebostan Kültür Merkezi ile ilgili olan ama > sıkıştığı anda her Irkçı aşağılık köpek gibi hemen din ya da etnik köken > karşıtı bir söyleme dönen mailini kınamak için tüm ırkçıları kınamak ve > aynı zamanda google grupların denetimsizliğini kınamak için Tuncay Özinel'e > tam yedi kez şantajcı köpek şantajcı şantajcı şantajcı şantajcı > şantajcı şantajcı şantajcı köpek diyorum. (Sekizinci şantajcı köpek de > Tatlıcı Tombak'tan bonustur) > Bir halk sanatçısı olduğunu iddia eden (zavallı gerçek halk sanatçıları > Muammer Karaca'lar, Ulvi Uraz'lar, ) şantajcı Tuncay Özinel şimdi Yüzleşme > adlı oyunu ile ilgili sözümona bir gerçek varmış gibi (!) tartışmayı başka > bir yere çekmeye çalışıyor. > Şu hassas dönemde toplumun dengeleriyle oynayarak, çok tehlikeli birşey > yapıyor. > Beni korkutacağını, sindireceğini, susturacağını sanıyor. > Oysa ben ne yazık ki, özellikle son dönemde düşmanlarımla düşmanlarımın > dilinde savaşmayı, dostlarımla dostlarımın dilinde sevişöeyi çok > iyi öğrendim.(Bunu bana kazandıran Barbaros Şansal'a teşekkürler) > Yüzleşme'nin oynandığı dönemde bir ödül jürisindeydim ve oyunda oynayan > genç oyuncuların ödül alması için ne kadar çaba harcadığımı o dönem jüride > olan arkadaşlarım bilir. > Tuncay Özinel, benden provda oyunu izlememi istemişti. Sadece yapıcı > eleştirilerimi dile getirdim.Savaş karşıtı bir canlı bomba sahnesinin prova > aşamasında yeniden düşünülmesini ve barış öneren bir oyuna yaraşmadığını > önerdim ve politik duruşum nedeniyle bu oyununun yanında olamayacağımı > bildirdim. Bunun da kökenimle hiçbir ilgisi yok, politik duruşum > ve sözgelimi daha geçen hafta imzaladığım Barış İçin Sanatçı Girişimi ile > yakından ilgisi var..Bir canlı bombanın Filistinli, İsrailli, Türk, Kürt, > Lübnanlı, İranlı, Iraklı, Amerikan, Rus, Bosnalı, kimseyi öldürmesini kabul > edemem. > Şimdi sanki benim hayattaki vazifem toplu satış yapmakmış gibi, hem de o > dönem ödül almış, ya da ödüle aday olmuş oyuncuları şahit göstererek, şantaj > yapması kendisini solcudan sanan bu Kadıköylüye yakışmıyor. > 18 kasım eyleminin Kadıköy'e yaraşmayan bu kişilerin suratına tükürme > eylemine dönüşmesi gerekip gerekmediğini düşünüyorum açıkçası. > Kusura bakmasın ama kendisi meslektaşım olamaz ama bana karşı şahit > gösterdiği yetenekli kişiler, meslektaşlarımdır. > Birkaç mail öncesinde kendisinde Çehov parıltısı gören genç yazar, Özinel,
> AYRICA BÜTÜN BUNLARIN CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ PROTESTOSUYLA NE ALAKASI > VAR? > ...... > Tuncay Özinel ne yazık ki 24 saat içinde 24 yalan söylemektedir.. > Bu maili görenler benim nasıl böyle bir söylem içine girdiğimi görüp, beni > kınayabilirler, ancak topluma açık bir grubu denetimsizce istismar ederek, > insanların kökenleri, dinleri, dillerine küfür edenlere, açık açık şantaj > yapanlara, sanki bir bildikleri varmış da, kamuoyundan saklıyorlarmış gibi > ortalığı bulandıranlara ben ŞANTAJCI KÖPEK demenin az bile olduğunu > düşünüyorum. > Kaldı ki, köpek, çok sevdiğim bir hayvan. > Ama tek kusuru iradesi dışında insanların üzerine saldırtılabilir > olmasıdır. > Tuncay Özinel, utanmadan AKM yandığında ağladığını söylüyor! Kadıköy'deki > minik Süreyya operasına çok sevinmiş. Yani, toplumun bilinçaltına, AKM'den > vazgeç, Süreyya ile idare et'i yerleştirebiliyor. > Bir de utanmadan, Kadıköy'deki 6 tane tiyatro salonunu halkevlerine > benzetiyorlar. Oradan genç sanatçı yetişiyormuş. > Lütfen halkevlerine saygısızlık etmeyiniz. Barış Manço'da, genç > sanatçıların önünü nasıl tıkadığınız herkesin malumudur. > Süreyya Operası ve Kadıköy'deki 6 salon tabi ki çok önemlidir ama > halkevlerinin ve AKM'nin yeri apayrıdır. > ...... > Tuncay Özinel, bu yazılanlardan, Ömer Faruk Kurhan'a googlegroups üzerinde > yazdığı mailinde CKM olayından yeni haberi olduğunu söylüyor. Oysa 9 Kasım > Pazartesi, beni telefonla aramıştır. > Kendisini bir büyüğüm gibi görerek CKM sorununu anlattım. Beni > aradığında,zaten başkanla görüşmüştü. > Bana CKM için açık açık söylediklerini yazarsam, bu kez devlet yardımı > almak için kağıt üzerinde göstermelik 25 oyun sergilediği Barış Manço'ya > sığınamama tehlikesi doğacaktır. Hadi bari bu kez ben söylemeyerek, > şantajcı köpek olma riskini üzerime ! > Farkındaysanız yalanlarla dolu mailinde hiçbirşey bilmediğini iddia eden > Özinel, " Leyla'nın Evi" projesi'nin tüm detaylarından haberdar olduğu > gibi, protestoda CKM'nin maketinin yakılacağını bile biliyor. > Tek bilmediği şey ise, Selami Öztürk ile Caddebostan Kültür Merkezi > konusunun defalarca konuşulduğu. > Ayrıca CKM'de ayrımcılığa uğrayan tek grup Tiyatrokare değildir, başkanın > bilgisinde olan en az on grup var. > Kaldı ki konu, sadece Caddebostan değil.... > Konu, belediyelerin şeffaf bir politika gütmemesidir. > CKM yönetimi, sezon başında sadece yeni oyunları ağırlayacağını > söylediğinde, bunu saygıyla karşıladık. Ancak on gün sonra karşımıza > bambaşka bir uygulama çıktı. > CKM yönetimi, 5 yıl için, merkezin Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu'na tahsis > edildiğini söylerse , bunu da saygıyla karşılarız. Yap işlet devret modeli > diye bir model var. Örneğin Büyükçekmece'de gayet şeffaf bir biçimde > uygulanıyor. , CKM, Aysa'ya kiralanır, Aysa da burayı dilediği gibi > işletebilir. Bu da bir yoldur. > Ya da Küçükçekmece, Zeytinburnu modeli vardır. Bu durumda bir kurul > oyunları izler, dilediği oyunu seçer, dilemediğini seçmez. Hiç kimse bu > kurula neden benim oyunumu almadın diyemez çünkü sözkonusu kurul oyunları > sübvanse ederek, halka düşük bilet fiystıyla sunar. > Kaldı ki CKM yönetimi, işi Zülfü livaneli'nin metnini okuma koşulu koymaya > yani sansür uygulamaya götürecek kadar ilerletmiştir. > İşin acı tarafı, demokratik bir protesto eylemini kışkırtarak, başka bir > yöne çeken, hedef şaşırtan ve bütün bunları tiyatro uğruna yaptığını > söyleyen kişilerin varlığıyla tiyatromuz yerinde saymaktadır. > On yılda Kadıköy'e altı tiyatro binası armağan eden Selami Öztürk, bir > protestodan gerekli mesajı alabilecek erişkinliğe sahip bir kişidir. Kültür > müdürü, basın danışmanını görevlendirerek sorunları çözebliir ya da > görmezden gelmeye devam edebilir. Kendisinin Tuncay Özinel'in sözcülüğüne > ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyorum.
> ----- Original Message ----- > *From:* tuncay özinel ...@hotmail.com> > *To:* tiyatrodunyasi@googlegroups.com > *Sent:* Friday, November 13, 2009 2:39 AM > *Subject:* {Tiyatro Dünyası} Re: kadıköy belediye başkanı ve gazanfer > özcan
> SAYIN KURHAN, > Nedim Saban'ın bu düzeysiz çıkışını sanırım desteklemiyorsunuz. Kendisine > ben de aynı düzeye inmeden cevap vermeye çalıştım. Anlaşılmayan şu: Ben tüm > CHPli belediyeler iyidir,eleştirmeyelim filan demiyorum. Tam aksine > Geçtiğimiz yıl Türk tiyatrosuna destek vermedikleri için Beşiktaş ve Avcılar > belediye beşkanları ile tartışıp kötü kişi oldum. Özellikle Beşiktaş > belediye başkanına ticari amaçla kullanmamaları için uyardım. İyi yapmışım bu yıl Beşiktaş > belediyesi salon kirasını kaldırdı. Bu arada tabi eski belediye > başkanlarından,bu salonları yapan Ayfer Atay'ı övgüyle anmak gerek. > Benim için salt tiyatro önemlidir. Bu nedenle de on yıl içersine > sığdırılmış 6 tiyatro salonunu yapan belediye başkanını övgüyle anmak gerek > yergiyle değil.Bazı hatalar olabilir ama bunları böyle protesto ortamlarında > değil de başkanla görüşerek halledebilirdik. Dönüp bakacaksınız ki Türk > tiyatrosuna kötülük yapıyoruz. Daha doğrusu kişisel çıkarlarımızın üzerinde > tutmalıyız Türk tiyatrosunu. Yıpratmamalıyız. Bir oyunumuz ckmde oynanmadı > diye bu kadar kıyamet niye. Kadıköy belediyesinin kurduğu diğer salonlar > eski halkevleri gibi çalışıyor. Buralarda çalışan gençlerden her yıl 3 > tanesini kazansak o bile yeter. Biz ömrümüz boyunca tiyatrocuların tiyatroya > kötülük yaptığını çok gördük. > Siz de beni kişiliksiz biri gibi düşünmüyorsunuz umarım. Yani > başkalarının sözleriyle hareket eden. Benim Nedim Saban'a mektubumdan > yetkililerin ancak yazıldıktan sonra haberi oldu. Hele başkanla hiç > görüşmedim. Bu gün görüştüğüm CKM yetkilileri ise bana nazikçe "Acaba hiç > cevap verilmese daha mı iyi olurdu" gibilerinden söz etti. > Evet CKM de bir Aysa'nın bir ağırlığı olduğunu ben de kabul ediyorum. > Onların getirdikleri tiyatrolar sanırım çoğunlukta. Ama bunu Kadıköy > belediyesine anlatmanın şekli bu olmamalıydı diyorum. Hep birlikte başkana > bu anlatılabilirdi. Yürüyüş düzenleyip maketler yakılarak yanlış yapıldığını > düşünüyorum. Pekala Kadıköy belediyesi bu salonları tümden kiraya vererek > aradan çekilebilir. Böylece bizler gelecek kuşaklara haksızlık etmiş > olur,onların önlerini tıkarız. > Nedim Saban'a gelince sanırım suçlu psikolojisi. Bu kadar çığrtkanlığı > ondan. Her şeyi bırakın siz ona benim Yüzleşme isimli oyunuma beş tane toplu > satış yapacaktı. Neden yapmadı bir sorun. Bakalım ne cevap verecek. Sanırım > verecek cevabı yok. Ama zamanı gelince ben bunu açıklayacağım. Böylece > benimle birlikte oyuncu arkadaşlarımın ve bir kaç kişinin bildiği Nedim > Saban'ın gerçek yüzünü öğreneceksiniz. > Sevgiler..
> ------------------------------ > Date: Thu, 12 Nov 2009 18:10:35 +0200 > Subject: {Tiyatro Dünyası} Re: kadıköy belediye başkanı ve gazanfer özcan > From: fkur...@gmail.com > To: tiyatrodunyasi@googlegroups.com
> Sayın Özinel,
> Kamuoyunu ilgilendiren Nedim Saban'ın tiyatro alanı dışındaki mesleki > faaliyetleri değil. Tüketicisi olmadığım için TOMBAK'ın ürünleri ne kadar > memnun edici onu da bilmiyorum. "Aysa prodüksiyonu savunacak değilim ama en > az onun kadar Türk tiyatrosunu çıkar amaçlı kullanan Nedim Saban'ı da > savunamayız" diyorsunuz. Tiyatro Kare'nin piyasa üzerinde tekel kurmak ve > yerel yönetimlerle ilişkilerini bu şekilde kullanmak gibi icraatları > mı olmuş?
> İnsaflı olalım ve Kadıköy Belediyesi'ni eleştirirken kantarın topuzunu > kaçırmayalım diyorsanız, zaten bu yönde verileri sunmaya çalışıyorsunuz. > Sadete gelecek olursak, İstanbul'da salon sayısının giderek arttığı (sadece > CHP'li belediyelerin çalışmaları ile değil) bir vakadır. Fakat bunların > amacı ve nasıl kullanıldığı oldukça tartışmalıdır. CKM tartışmaları da buna > bir örnektir. Aysa prodüksiyonu savunamıyorsanız, bu vakada Kadıköy > Belediyesi'ni de savunmak kolay değildir.
> Bildiğim kadarıyla CKM tartışmalarının asıl konusu Nedim Saban'ın bir > prodüksiyonu için Beşiktaş ya da Kadıköy belediyelerinden destek isteyip > istememesi değil, belediyenin denetiminde olması gereken bir salonun tekelci > bir icraata sahne olması. Biz de bu harekete destek verirken tekelci bir > uygulamaya itiraz ediyoruz. Harekete destek verenlerin asgari müştereğinin > Tiyatro Kare'ye yardım meselesi olduğunu hiç sanmıyorum.
> Anladığım kadarıyla siz de Belediye-Aysa ilişkisinde bir sorun olduğunu > kabul ediyorsunuz. Fakat yazdıklarınızdan CKM tartışmalarının yerine Tiyatro > Kare ya da Nedim Saban tartışmasını geçirmeye çalıştığınız anlaşılıyor. Yani > diyorsunuz ki, tiyatrocu tiyatrocunun kurdu olmalıdır.
> Biz bu anlayışa itiraz ediyoruz Sayın Özinel. Eğer CKM'ye dönük tepkilerde > haksızlık değil ama bir aşırılık, saptırma vs. görüyorsanız, hareketin > içinden ve yapıcılığı esas alarak müdahale etmeniz gerekirdi. İthamlarınıza > dönük olarak Nedim Saban mecburen size ağır bir karşılık verdi. Bu > şekilde CKM'deki Aysa-Belediye tekelciliği aradan sıyrılır mı bilmemem, ama > tiyatrocuyu tiyatrocuya kırdırma senaryosunun devreye girdiğine hiç kuşku > yok
> Bu uğursuz senaryonun başarısızlığa uğraması dileğiyle...
> 12 Kasım 2009 06:27 tarihinde tuncay özinel ...@hotmail.com>yazdı:
> ------------------------------
> NEDİM SABAN YALANI BIRAKİP İNSAFA GEL
> Burada Aysa prodüksiyonu savunacak > değilim ama en az onun kadar Türk tiyatrosunu çıkar amaçlı kullanan Nedim > Saban'ı da savunamayız. Nedenine gelince : Bizzat kendisinden de öğrendiğim > gibi Nedim Saban Kadıköy ve Beşiktaş belediyelerinden Zülfü Livaneli'nin > oyunu için 180 milyar istemiştir. Bu parayı alamayan Saban CKM'yi bahane > ederek protesto gösterilerine başlamıştır.
> Ben tiyatrocuyum. Hiç unutmuyorum AKM yandığı gün > Taksim'de ağlamıştım. Oysa benim hele o tarihlerde AKM'de oynayabilme > hayalim bile yoktu. Aynı biçimde Kadıköy belediyesi Süreyya operasını > restore edip açtığı gün de ağladım. Ben Süreyya'da oynayacak değilim. Ama > çocukluğum Kadıköy'de geçti. Süreyya sinemasına her girişimde içim acır ve > orasını tiyatro salonu olarak düşünürdüm.
> Kadıköy Belediyesini neden mi savunuyorum. İncelendiğinde > sanata ve özellikle de tiyatro sanatına verdiği önem ve destek için. > Açıkçası Selami Öztürk geldiğinde Kadıköy'de Halk eğitim ve Şehir > tiyatroları dışında tek bir salon yoktu. Sanırım doksanaltı yılı idi > Selami Öztürk yeni başkan olmuştu. Halk Eğitim'de oynadığımız bir oyunun > galasına geldi. Finalde alkışı durdurup kendisine sesendim. "Bak başkan > gördüğün şu kadro _ Halit Akçatepe,Ayşen Gruda,Ercan Yazgan başta olmak > üzere- bizler Türk tiyatrosunun önemli çalışanlarıyız. Kadıköy'de salon yok. > Bu kadro evde çalışarak oyun çıkarttık. Senden Kadıköy'e tiyatro salonları > istiyoruz. Bize söz ver." Ve Selami Öztürk bize o gün söz verdi. Ve sözünü > de tuttu. BARIŞ MANÇO KÜLTÜR MERKEZİ,HALİS KURTÇA KÜLTÜR MERKEZİ VE CKM > arkasından da SÜREYYA OPERASI. Şimdi de Kozyatağı'nda yapılan yeni salon. > Hangi belediye bu sanata bu kadar kucak açtı dersiniz. Üstelik bu > salonlardan amatör ve profesyonel bir çok tiyatro hiçbir ücret ödemeden > yararlanıyor.
> Her yıl yapılan "KADIKÖY TİYATRO FESTİVALİ ni halk > değerlendiriyor merak etmeyin. Festivalde halk öğlen saatlerinden itibaren > kuyruk oluşturuyor. Böylece özel tiyatrolar olarak ne yazık giriş > ücretlerimiz yüksek olduğu için halka tiyatromuz ulaşmış oluyor. Ayrıca > Kadıköy halkı da değerlendiriyor.
> Sevgili tatlıcı TOMBAK'ı şimdi de sol ticaretine başladığı > için kutlamak gerek. Tebrikler. Bu konuda da söyleyecek sözümüz ve > bilgilerimiz var. Ama şimdilik susuyoruz.
> ------------------------------ > Hotmail: Trusted email with Microsoft's powerful SPAM protection. Sign up > now.<http://clk.atdmt.com/GBL/go/177141664/direct/01/http://clk.atdmt.com/...>
> -- > Ömer F. Kurhan
> http://clk.atdmt.com/GBL/go/177141664/direct/01/ ' target='_new'>Sign up > now. -- Ömer F. Kurhan

15 Ekim 2009 Perşembe

23 Temmuz 2009 Perşembe

Türk yönetmen ve senarist Ersin Pertan, Bulgaristan'da doğdu; Robert Koleji'nde okudu, The Hollywood Reporter’da yazdı ve Amerikan Hastanesi'nde öldü!

Beyazperdenin usta isminden erken veda

NİL KURAL

Ünlü yönetmen Pertan, geçirdiği beyin enfarktüsü sonucu hayatını kaybetti

Türk sinema sektörüne yaptığı büyük katkılarla tanınan ünlü yönetmen ve senarist Ersin Pertan(66), pazar gecesi geçirdiği beyin enfarktüsü sonucu yoğun bakıma alındı. Pazar gününden beri Amerikan Hastanesi’nde bulunan Pertan, dün vefat etti.

1943’te Bulgaristan’da doğan Pertan, 1950’de ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etti. 1962’de Kadıköy Maarif Koleji’nden, 1966’da Robert Koleji, İş İdaresi ve İktisat Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Sinemaya ilk adımlarını 1970’lerde Yeni Dergi ve Yedinci Sanat gibi dergilerde film eleştirmenliği ve sinema yazarlığı yaparak attı. Güneş, Dünya gibi gazetelerde çalışan Pertan, 1983-1988 yılları arasında sinema endüstrisi haberleri konusunda en saygın gazetelerden biri olan The Hollywood Reporter’ın Türkiye muhabirliğini yaptı. 1980’lerden itibaren set fotoğrafçılığı ve yönetmen yardımcılığı gibi görevlerle kamera arkasına ısındı. İlk yönetmenliğini, senaryosunu da kendisinin kaleme aldığı, 1991 tarihli Kemal Tahir uyarlaması “Kurt Kanunu” ile gerçekleştirdi.

Orhan Kemal’in aynı adlı romanından uyarlanan “Tersine Dünya” (1993); gösterildiği dönemde Bizanslıların tasvirleri nedeniyle oldukça tartışma yaratan ve İstanbul’un işgalini konu alan “Kuşatma Altında Aşk” (1997); “Acı Gönül” (2001) ve Yeşim Salkım’ın başrolünde bulunduğu “Şarkıcı” nın (2001) da aralarında olduğu, sayısı az ama nitelikli filmlerin yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendi. Pertan’ın ‘Aşk Filmleri Yönetmeni: Orhan Aksoy’ (2006) ve ‘Akad Sineması’ (2005) adlarında iki de belgeseli bulunuyor.

Pertan ayrıca, 2002 yılında Film Yönetmenleri Derneği’nin (FİLMYÖN) ve 2003 - 2009 arasında da Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin (SETEM) yönetim kurulu başkanlığını yaptı.

Pertan’ın cenazesi yarın öğle vakti Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Son çektiği filmin gösterimini göremedi

Ersin Pertan’ın senaryosunu yazıp yönettiği son filmi “Mazi Yarası”, 4-9 Ağustos tarihlerinde düzenlenecek 25. İskenderiye Uluslararası Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde yer aldıktan sonra 9 Ekim’de Türkiye’de gösterime girecek. Çekimlerine Kasım 2008’de başlanan film, Muğla, Ula, Akyaka, Beçin, Kıyıkışlacık’ta çekildi.
.
(Kaynak: Milliyet)

16 Temmuz 2009 Perşembe

Bucovina Boys tell about theirself music from Cemal Bulunmaz on Vimeo.

RESSAM ZEKİ DEDE / Hilmi Bulunmaz from Cemal Bulunmaz on Vimeo.

Yeşilçam'ın emektarı Birol Işın vefat etti


Pek çok filme yapımcı, yönetmen ve oyuncu olarak imza atan Birol Işın, 4 yıldır hayatını sürdürdüğü Darülaceze'de pazar günü 66 yaşında vefat etti.

Bir süredir kalp yetmezliği tedavisi gören Işın'ın cenazesi pazartesi günü sevenleri tarafından Kilyos Mezarlığı'na defnedildi. 1944 yılında Adana'da doğan Işın, sinemaya 1960'lı yıllarda başladı. 1968'de Türkiye'nin ilk yerli fotoromanını yayınladı. 50'den fazla filmde rol alan Işın'ın, beyazperdeye aktarılan 8 senaryosu bulunuyor.

KÜLTÜR SANAT ZAMAN

4 Nisan 2009 Cumartesi

Maksim Gorki'nin yazarlığına güç veren Capri Adası'nın renkli fotoğraflarını görebilmek için izlemeye katlandığım "Napoli'de Başladı" filminden notlar

Hilmi Bulunmaz
5 Nisan 2009


Sinemayı yakından izleyen biri değilim. Binlerce film izlememe karşın, üzerinde pek düşünmediğim bir "iş" sinema. Sanat demekte zorlandığım için, "iş" demeyi yeğlediğim sinema, insanlara dayattığı düşler nedeniyle, dünya işlerinin egemenler lehine işlemesine katkıda bulunan önemli bir endüstri.

***

Uzun yıllardır, Capri Adası'na gitmeyi düşünüyordum. Daha önce iki kez Napoli'ye gitmeme karşın, Napoli Körfezi'nde bulunan Capri Adası'na gidememiştim. Bir kez eşimle birlikte, 1985 yılında gittiğimiz Napoli'de, çantamızı kapma girişiminde bulunanların verdiği rahatsızlık nedeniyle Capri Adası'na gitmeyi ertelemiştik. 1988 yılında, bir otobüsle gittiğimiz "kültür gezisi" programına dahil edilmediği için göremediğim Capri Adası'nı umarım artık görebileceğim. Bu görme isteğimin birçok nedeni bulunmakla birlikte, başat neden, Maksim Gorki'nin uzun yıllar bu adada yaşamış olması. En sevdiğim yazarlar listesinin tepe noktasında bulunanlardan biri olan Maksim Gorki, sadece yazdıklarıyla değil, yaşadıklarıyla da beni çok derinden etkileyen biri.

Gorki'nin "sürgün" yaşamış olduğu Capri Adası'na önümüzdeki ay gitmek için kolları sıvadım. Pasaportumun beş yıllık süresinin dolmak üzere olduğunun farkına varmam nedeniyle, uzatma işlemine başladım. Yaklaşık üç saatlik bir "Pasaport Dairesi" oyalanması sonucu, işlemleri tamamladıktan sonra, bir de "Schengen Tipi Fotoğraf" çektirdim.

Önümüzdeki pazartesi İtalyan Konsolosluğu'na gidip vize işlemlerine başlayacağım.

Bir aksilik olmazsa, Mayıs 2009'un bir kısmını, Bari, Napoli, Capri, Sicilya'da geçireceğim.

Neyse...

Capri Adası'na gideceğimi öğrenen Coşkun Büktel, It started in Naples'ı izleyip izlemediğimi sordu. İzlemediğimi söyleyince, hemen bu filmin DVD'sini verdi. İzledim...

Tipik bir "düş imalatı" olan It started in Naples (Napoli'de Başladı) filminin başrollerinde Clark Gable, Sofia Loren ve Vittorio De Sica oynuyor. Clark Gable'ın oyunculuğunu, oldum olası içime sindirememe karşın, bu filmde sevimli bir tipi canlandırmış olduğu için, eğlendiğimi söyleyebilirim. Sofia Loren, Hülya Koçyiğit-Türkan Şoray kırması bakışlarıyla, melankolik düşlere kapı aralıyordu. Vittorio De Sica'ya gelince...

Evet, Sica, bence çok iyiydi. Yani oyunculuk yapan bir sihirbazdı!

Sabun köpüğü bir konuya sahip olsa da, Capri Adası'nın kartpostal görünümlü mekanı içinde geçen zaman, izleyicileri düşlerin kollarına teslim ediyor. Maksim Gorki'nin önemli yapıtlarını yazmış olduğu Capri Adası'na yakında gidecek olmam nedeniyle izleme külfetine katlandığım Napoli'de Başladı, herşeye karşın izlenildiğinde hoş duygular bırakan bir film.

Günün birinde, "düşler ülkesi" Amerika'dan gelen biri (Clark Gable), henüz ölen kardeşinin Capri Adası'nda yaşayan "velet"ini bulup Amerika'ya götürme düşüncesindedir. Ne var ki, bu çocuğun yanında barındığı teyzesi (Sofia Loren), Gable'den etkilenir ve bildik "Türk Filmi" benzeri süreç başlar. Hiç kimse bir yere gitmez, herkes bu "büyülü" adada kalır.

Uzaklaşma-yakınlaşma psikolojisinin egemen olduğu bu sabun köpüğü film, mutlu sona ulaşınca, perdede "The End" yazar. Bir film daha bitmiş, birkaç saat daha geçmiş ve "düşler ülkesi", izleyenleri, bir kez daha etkilemiştir.

Evet...

Maksim Gorki'nin Capri'sinin fotoğraflarını görebilmek için izlemeye katlandığım bu filmi, Gorki hayranları da izleyebilirler.

***

Nikos Kazancakis'in Zorba romanından "esinlenmiş" duygusu veren konusunu incelemeyi, sinemayı daha yakından izleyenlere bırakıyorum.

1 Nisan 2009 Çarşamba

3. Abdülhamid



1) http://209.85.129.132/search?q=cache:kxgCUvaxZGUJ:fasistler.blogspot.com/2009/04/yedekleme-13.html+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+demirkanl%C4%B1+timur&cd=39&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

2) http://209.85.129.132/search?q=cache:KqS6a2X2AZEJ:fasistler.blogspot.com/2009/04/yedekleme-8.html+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+demirkanl%C4%B1+timur&cd=38&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

3) http://209.85.129.132/search?q=cache:IXsQGu825nEJ:erbilgoktasskandali.blogspot.com/+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+demirkanl%C4%B1+timur&cd=36&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

4) http://www.tiyatrodergisi.info/yazi.php?hng=99

5) http://ozgursanat.blogspot.com/2009/03/ertugrul-timur-bugun-16-mart-2009-bana.html

6) http://209.85.129.132/search?q=cache:yP5xiFSfOSwJ:ozgursanat.blogspot.com/2009/03/coskun-buktel-ya-dusundugumuz-kadar.html+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+demirkanl%C4%B1+timur&cd=23&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

7) http://www.tiyatrom.com/aetimur_yeni_54.htm

8) http://www.iatp-web.org/performance.asp?act=view&hid=50

9) http://209.85.129.132/search?q=cache:dy-dbaN0LE8J:www.kadirinanir.org/kiniyoruz-t5386.0.html+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+demirkanl%C4%B1+timur&cd=19&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

10) http://www.hyetert.com/yazi3.asp?Id=432&DilId=1

11) http://habermix.net/ana_sayfa/guncel/9908.html

12) http://iatp-g.blogspot.com/2009/03/coskun-buktele-ack-mektup.html

13) http://www.tiyatrom.com/tyt/erbilin_yalani.htm

14) http://ozgursanat.blogspot.com/2009/03/ertugrul-timur-bugun-16-mart-2009-bana.html

15) http://209.85.129.132/search?q=cache:yP5xiFSfOSwJ:ozgursanat.blogspot.com/2009/03/coskun-buktel-ya-dusundugumuz-kadar.html+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+demirkanl%C4%B1+timur&cd=23&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

16) http://www.tiyatrom.com/aetimur_yeni_54.htm

17) http://www.iatp-web.org/performance.asp?act=view&hid=50

18) http://www.tarafsizhaber.com/haber-Tiyatrocular-K252f252r252-K305nama-Kampanyas305-ba351latt305lar-178414/

19) http://www.bizimhaber.com/haber-Tiyatrocular-K252f252r252-K305nama-Kampanyas305-ba351latt305lar-84403/

20) http://ozgursanat.blogspot.com/2009/05/mustafa-demirkanlinin-yazisini.html

21) http://iatp-g.blogspot.com/2009/03/sorum-basit-evet-ya-da-hayr-hangisi.html

22) http://209.85.129.132/search?q=cache:KqS6a2X2AZEJ:fasistler.blogspot.com/2009/04/yedekleme-8.html+co%C5%9Fkun+b%C3%BCktel+hilmi+bulunmaz+mustafa+demirkanl%C4%B1+ahmet+ertu%C4%9Frul+timur&cd=12&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

23)

12 Mart 2009 Perşembe

Hilmi Bulunmaz
9 Mart 2009


Ömer F. Kurhan, iftira ve öneri içeren yeni bir yazı gönderdi. Kurhan’ın önerisiyle ilgili muhatabım A. Ertuğrul Timur’dur. Timur’a bu öneriyle ilgili yanıtımı 8 Mart 2009 günlü kamera önü konuşmamda verdim. İftira içeren yazısını yanıtlamayı düşünmediğim Kurhan’ın, söz konusu son yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)


12 Mart 2009


Ömer F. Kurhan, bize gönderdiği bir mektupta, artık yazılarına yer vermememizi istedi. Kurhan’ın, içinde bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği yazılarını, okurlarımızdan gizleyemeyeceğimiz için yayınlamak zorundayız. Kurhan, yazılarına yer vermememizi istiyorsa, yazılarında bizim adımızı geçirmemesi, bizi konu etmemesi, bizden bahsetmemesi gerekiyor. Biz, talimatlarla yazı yazan, talimatlarla yazı kaldıran yada talimatlarla yazı yazmaktan vazgeçen insanlar değiliz. Kurhan, talimat vermeyi bırakmalı. Ne yapacağımıza Kurhan değil, biz karar veririz.

A. Ertuğrul Timur’un iftira içeren çöp değerindeki yazılarını, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu - Girişim Yayıncılık İnisiyatifi, nasıl ki ayrı bir bölüm (blog) oluşturarak sunuyorsa, biz de, Timur ve Kurhan’ın, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği ve iftira içeren çöp değerindeki yazılarını, "Timur’un Çöp Kutusu"nda yayınlamayı sürdürüyoruz. Kurhan, iftira içermeyen yazılar gönderip yayınlanmasını isterse, "Timur’un Çöp Kutusu" yerine, OYUN sitesinde yayınlarız.

Kurhan, Mustafa Demirkanlı'nın sahibi olduğu www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları" başlıklı bir yazı yayımladı. Kurhan’ın, içinde bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği söz konusu yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)


13 Mart 2009


Kurhan, bize gönderdiği yeni bir "açıklama"yla, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği ve tıka basa iftiralarla dolu çöp değerindeki "H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama" yazısının tamamını değil, sadece bir kısmını yayınlamamızı istiyor:

"Yazı sizi de bağladığı için alıntı yapmanızı ya da link vermenizi tabii ki anlayışla karşılarım. Ama tamamını alıp yayımlamanız, bir gasp etme eylemidir. "

diyor.

Kurhan'ın, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği yazılarının (bize hangi bağlamda iftira ettiğini okurlarımızdan gizleyemeyeceğimiz için), tabii ki tamamını yayınlamak zorundayız. Kurhan'ın bizi konu ettiği yazılarının tamamını değil de, bir kısmını sunduğumuzda, okurlarımızın bize atılan iftiraları öğrenme hakkını gasp etmiş oluruz. Denebilir ki; "link verirsin olur biter." Tecrübemiz bize şunu gösterdi; iftirayı, sansürü, kara çalmayı, yalan söylemeyi "meslek" edinmiş kişilerin ne yapacağı belli olmaz. A. Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) yaptığı sansürler, attığı "Yaşasın Sansür" sloganı belleklerde yankılarını sürdürürken, Timur'dan çok Timurcu Kurhan'a güvenemeyiz. Link verdiğimizde, okurlarımızın karşısına böyle bir yazı çıkmayabilir.

Ayrıca, "Timur'a zarar vermek için mafyavari usullerle Trabzon'dan adam getirttiğimize dair iftirası için kanıt göstermesi veya özür dilemesi şartını" (CB) unutmuş değiliz. Timur ve Timur'dan çok Timurcu Kurhan, "Trabzon'dan adam getirttiğimiz" iftirası için kanıt göstermedikleri yada özür dilemedikleri sürece, tıka basa iftiralarla dolu olmasa bile, hatta hiç iftira içermese bile, onların yazılarına çöp muamelesi yapmayı sürdüreceğiz.

Kurhan, Mustafa Demirkanlı'nın sahibi olduğu www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama" başlığıyla yayımladığı yazısında, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği için, yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde yayınlıyoruz. Kurhan'ın yazısını bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)

***

Ayrıca okuyunuz:

"Ertuğrul Timur
<aetimur@gmail.com>kimetiyatroyun@gmail.com
tarih12 Mart 2009 Perşembe 00:48"

Yukarıdaki bilgilerle bize gelen "Gündeminize dair" başlıklı bir mektubu, "Timur’un Çöp Kutusu"nda yayınladık. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)

11 Mart 2009 Çarşamba

Ben yediğim boktan iğreniyorum; iğrenmeyenlere afiyet olsun!

Hilmi Bulunmaz
11 Mart 2009


Bugün, Mustafa Demirkanlı'nın www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "'KÜLTÜR BAKANLIĞI ÇANAĞI YALAYANLAR' HAKARETİ VE..." başlıklı bir haber yayınlandı. Benim de Kültür Bakanlığı çanağı yaladığımı haber yapan Demirkanlı, bu haberi ilk kez kimden duyduğunu belirtmemiş. Ben belirteyim; benden duydu!

Aylar önce Demirkanlı’yla birlikte, Ayşe Nalân Özübek'in de bulunduğu, üç kişilik sohbet toplantısında, Kültür Bakanlığı çanağı konusunu özellikle açmış ve bu çanağı benim de yaladığımı dile getirmiştim. Aylar önce Demirkanlı’ya verdiğim bu bilgiyi, 6 Mart 2009 Cuma günü Ömer F. Kurhan'a da vermiştim.

Şimdi gelelim, "'KÜLTÜR BAKANLIĞI ÇANAĞI YALAYANLAR' HAKARETİ VE…" yazısına:

***

.........."Aşağıda, yorum, suçlama hatta hakaret içeren bir spot yayımlıyoruz. Bu spot Hilmi Bulunmaz’ın blog’unda bol bol kullandığı ve Devlet Desteği’i alan tiyatrolar için kullandığı tanım, bu tanımı kabından mama yiyen bir köpek fotografıyla destekleyerek, tiyatro insanlarına bir de görsel destekle hakaret etmekte. Bulunmaz’ın spot’undan sonra bir bilgiyi de kamuoyunun değerlendirmesine sunuyoruz.


..........'Ben; askerlik yaptım, haksız yere siyasi tutuklu oldum, vergi veriyorum. Benim gibi insanların verdiği vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı, bana sormadan, benden izin almadan, tiyatro sanatına katkı yapmak için değil, devlet sadakası almak için tiyatro yapanlara ulufe dağıtıyor. Ben, sade vatandaş olmanın yanı sıra, profesyonel bir tiyatro sahibi olarak, Kültür Bakanlığı'nın çanak yalatmasına ve tiyatro esnafının da çanak yalamasına karşıyım. Bu durumu esefle kınıyorum. Lanetliyorum. Götüne güvenen borazancıbaşı olduğu gibi, izleyicisine güvenen tiyatrocu olsun!...
(Hilmi Bulunmaz)'


..........Yıllara Göre Tiyatrolara Yapılan Devlet Yardımı (1990)

.........'34. ……………….
..........35. …………
..........36. …………………..
..........37.
Bulunmaz Tiyatro 10.000.000 TL
..........38. Çevre Tiyatrosu (Kocaeli) 10.000.000 TL
..........39. Düzce Şehir Tiyatrosu 10.000.000 TL
..........40. ……………………..
..........41. ………………………...'

..........Yıllara Göre Tiyatrolara Yapılan Devlet Yardımı (1991)
..........'34. ……………….
..........35. …………
..........36. Anadolu Sanat E. (Erzurum) 10.000.000 TL
..........37. Bulunmaz Tiyatro 10.000.000 TL
..........38. Çevre Tiyatrosu (Kocaeli) 10.000.000 TL
..........39. Düzce Şehir Tiyatrosu 10.000.000 TL
..........40. ……………………..
..........41. ………………………...'

..........Not: Bulunmaz Tiyatro, Hilmi Bulunmaz’ın tiyatrosudur."

***

Şimdi de gelelim kamuoyundan özür dileme bölümüne:

Ben, durduk yerde, hiç kimse uyarmadan, "ben de Kültür Bakanlığı çanağı yaladım" demek istemedim. Kültür Bakanlığı çanağı yaladığımı durduk yerde belirtseydim, belki de, şu andaki gibi rahat açıklama yapıp, Kültür Bakanlığı çanağı yalayanların, aslında neyi yaladıklarını dile getiremeyebilirdim.

Demirkanlı, kendisine aylar önce anlattığım Kültür Bakanlığı çanağı yalama suçumu gündeme getirdi de, bana da aslında ne yaladığımı anlatma şansı doğdu.

Ben "Kültür Bakanlığı çanağı yalayanlar" derken, aslında söylemek istediklerimi yumuşatarak söylüyorum. Ancak, başkalarına uygun görmediğim sert sözleri, kendim için kullanmakta beis görmüyorum:

Kültür Bakanlığı çanağı yalamak = Bok yemek!

Ben, Kültür Bakanlığı çanağı yaladığım, bu boku yediğim için, neredeyse yirmi yıldır, dilimdeki bok tadı bir türlü temizlenmiyor. Burnumdaki bok kokusu bir türlü yok olmuyor. Kültür Bakanlığı çanağının içindekileri yiyen ağızların çıkardığı şapırtı sesleri kulağımdan bir türlü gitmiyor. Öldürdüğü insanın sureti, nasıl ki katilin gözünün önünden hiç uzaklaşmazsa, benim de yediğim bokun rengi bir türlü gözümün önünden uzaklaşmıyor. Dokunduğum her şeyde, ama her şeyde bir bok duyusu alıyorum. Yediğim bokun acısı, ölünceye dek yakamı bırakmayacak. Kendimden iğreniyorum. Kendinden iğrenmeyenlere afiyet olsun!

Geceleri kâbuslar görmeme neden olan bu boku yediğim için, başta, verdikleri vergilerle iyice yoksullaşan emekçiler olmak üzere, herkesten özür dilerim. Ben, bu boku yediğim için, kendimi insanlığın en şerefsizi, en alçağı, en karanlığı olarak görüyorum.

Hülâsa…

Ben, yaklaşık yirmi yıl önce yediğim bokun girdabında yaşıyorum. Kendimden iğreniyorum. Kendinden iğrenmeyenlere afiyet olsun!

24 Şubat 2009 Salı

Adnan Tönel, saatini kirli tiyatro zamanına göre ayarlıyor!

Hilmi Bulunmaz
14 Mayıs 2009


Adnan Tönel, 11 Mayıs 2009 tarihli BİRGÜN’de, "Şimdi temiz tiyatro zamanı" başlıklı bir yazı yayımladı. Tönel bu yazısında, Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ı, adlarını vermeden, sinsice "eleştirdi".

Tönel, neye dayanarak Büktel ve Bulunmaz’ı “eleştirdi”? Düzeysiz yayıncılığıyla, Türkiye tiyatrosunu kirleten Tiyatro… Tiyatro… dergisi sahibi Mustafa Demirkanlı'nın başını çektiği, Büktel ve Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek isteyen, sözde “küfre karşıt” ilginç bir linç kampanyasına dayanarak “eleştirdi”.

Peki, Demirkanlı’nın başını çektiği kampanyayla linç edilmek istenen Büktel ve Bulunmaz'ın "suçları" neydi?

Büktel’in “suçu”, Türkiye’nin en tanınmış tiyatro profesörü Özdemir Nutku’nun CD’yle saptanmış iftirasını kamuoyuna mal etmekti. (Bakınız: http://www.coskunbuktel.com/buktelnihayet.htm) Büktel’in yazdığı Theope oyununun oynanmasını engellemek için iftiraya başvuran ve "Fransızca'da 16. Yüzyıl'da yazılmış 'Theope' adlı bir oyun var. Fransızca bilenler bu oyunu bi şey etmeliler, yani bi bakmalılar aradaki benzerliği görmek için" diyerek varolmayan "ikinci bir Theope" uyduran ve tümüyle uydurma bu iftirasını, yaklaşık otuz kişilik Devlet Tiyatroları Koordinasyon Kurulu toplantısında dile getiren Nutku; Büktel’in Özdemir Nutku iftirasını deşifre etmek için harcadığı çaba sonucu, tiyatro kamuoyu önünde “zor” durumda kalınca; Nutku’dan çok Nutkucu rolüne soyunan Demirkanlı, zâten okunmayan dergisi Tiyatro… Tiyatro…’nun olmayan gücünü artırmak için, yani sadece ve sadece kendisini kurtarmak için, kendisine payanda olarak bulduğu imzacılarla birlikte, âdeta “altın vuruş” yaparak linç kampanyasından medet ummaya başladı.

Bulunmaz’ın “suçu” ise, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf’ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği “Emek Ödülü”ne karşı çıkmaktı. (Bakınız: "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a verdiği “Emek Ödülü” haber linkleri") Kendilerini “sol” değerlerle piyasaya süren TAKSAVlılar, 11 kişiden oluşan Danışma Kurulu’nun onayıyla, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Halman’a, 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde “Emek Ödülü” verince, bu tavra ilk karşı çıkan ve bu karşı çıkışını sürekli hâle getiren Bulunmaz da, yayıncılığıyla Türkiye tiyatrosunu kirleten Demirkanlı’nın hışmına uğradı. Bir kampanyayla iki linç kuran Demirkanlı’nın başlattığı sürecin beslenmesi için figüranlara da ihtiyaç vardı. BİRGÜN'ün köşe yazarı Tönel de bu figüranlardan biridir.

Bulunmaz’ın TAKSAV’a karşı işlediği “suçun” yanında, bağışlanamaz bir “suçu” daha vardı. Linç kampanyasının başlamasının hemen arifesinde, Bulunmaz, tiyatroyun.blogspot.com sitesi aracılığıyla, tiyatro yayıncılarından, gayet anlaşılır, gayet alçakgönüllü bir istekte bulunmuştu:

"Halka ve tiyatro kamuoyuna gerçeği, sadece gerçeği söylemek zorunda olan tiyatro dergilerinin yöneticilerini ve matbaa sahiplerini göreve çağırıyoruz! Bütün tiyatro dergilerinin gerçek, sadece gerçek tirajlarını açıklamalarını bekliyoruz. Bunun için, matbaadan alınan gerçek, sadece gerçek faturaları beyan etmelerini istiyoruz."

Bulunmaz’ın işlediği bu "suç" için, hemen kollar sıvandı ve gerçeği, sadece gerçeği dile getirmek yerine, Demirkanlı’nın başını çektiği linç kampanyasının düğmesine basıldı.

Düğmeye basıldıktan sonra da, www.tiyatroyun.blogspot.com sitesinde şunları yazmak zorunda kaldım:

"Biz, aşağıda linkini verdiğimiz açıklama isteğimizi dile getirdikten haftalar sonra, MİMESİS dergisi sorumlu yazı işleri müdürü Cüneyt Yalaz , SAHNE dergisi yayın yönetmeni T. Murat Demirbaş, Tiyatro... Tiyatro... dergisi sahibi yalan makinesi, küfürbaz, linç çağrıcısı Mustafa Demirkanlı, TEB OYUN dergisi yayın yönetmeni Hasan Anamur, KAVUKLU dergisi yöneticisi, yanıt olarak Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel için linç kampanyası başlattılar! Böylece, tirajları şaibeli duruma gelen dergilere, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Müdürlüğü ilan ve reklam verirken, son derecede dikkatli davranmak zorundalar. Benim ve halkımın verdiği vergileri, hiç kimsenin çarçur etme hakkı yoktur. Hem, sade vatandaş olarak ve hem de profesyonel tiyatro sahibi olarak, reklam verenleri, bu konuda özenli davranmaya davet ediyorum."

(Bakınız: Bulunmaz, "Halka ve tiyatro kamuoyuna gerçeği, sadece gerçeği söylemek zorunda olan tiyatro dergilerinin yöneticilerini ve matbaa sahiplerini göreve çağırıyoruz!")

Büktel'in iftiraya karşı sürdürdüğü inatçı tavırla, Bulunmaz’ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı’na “Emek Ödülü” veren TAKSAV’a ve gerçekleri gizleyen tiyatro yayıncılarına karşı yürüttüğü savaşımdan rahatsızlık duyan kirli tiyatro yayıncısı Demirkanlı, başlattığı linç kampanyasıyla, Ahmet Ertuğrul Timur, Ömer F. Kurhan, Yaşam Kaya gibi (Bulunmaz ve Büktel'in sert ama haklı eleştirilerine maruz kalmış) “yayıncılar”dan da destek alarak, kapitalist tiyatro sürecinin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için son çırpınışlarını yaşıyor!

Tönel de, bu sürecin dışında kalmamak için, yalancılığı belgelerle, küfürbazlığı mahkemelerle tescillenmiş Mustafa Demirkanlı; sansürcülüğü tescillenmiş Ahmet Ertuğrul Timur, tehditçiliği "Bıçak sırtı yazılar için bıçakların bilenmekte olduğunu belirtmekte yarar var" sözüyle tescillenmiş tehditkâr bileyci Ömer F. Kurhan ve Yaşam Kaya’nın peşine takılarak, linç yangınına körükle gidiyor. Büktel ve Bulunmaz’ın linç edilmesi için BİRGÜN gazetesindeki köşesini kötüye kullanmakta hiçbir sakınca görmeyen Tönel, yalancı, iftiracı, sansürcü ve tehditçi tiyatro yayıncılarının yanında saf tutarak, linç kampanyasına imza verirken, aslında yalana, iftiraya, sansüre ve tehdide imza vermiş oluyor.


***


BELGESEL BÖLÜM:


Tönel, diyor ki:

“…internet üzerinden tiyatro yayıncılığı hizmeti veren kişi ve kurumlar, insan niteliğini artıracak, daha kültürlü daha aydın, bilinçli insanların oluşmasında katkı sağlayacak çabalar içerisindeler.”

Kim bu Tönel’in eşkalini verdiği “tiyatro yayıncılığı hizmeti veren kişi”ler?

Tönel’in eşkalini verdiği bu kişiler, linç çağrıcıları!

Tönel, linç çağrıcılarını savunurken diyor ki;

"Ancak onların da bu tür yayıncılık tercihlerinde tehditler aldıklarını, küfürlere sövgülere maruz kaldıklarını biliyoruz duyuyoruz. Sanat gibi bir alanda hiç olmaması gereken bu aktöresiz saldırılara göğüs germe çabasındaki yayıncılar bu saldırılara karşı bir arada hareket etme kararı aldılar ve www.temiztiyatro.net adındaki siteden seslerini yükseltmeye başladılar."

Tönel, Büktel ve Bulunmaz’ı, adlarını vermeden, sinsice “eleştirmek”le birlikte, www.temiztiyatro.net sitesinin, yani kendisinin de içinde bulunmaktan “mutluluk” duyduğu linç çağrıcılarının adresini hiç ikirciklenmeden BİRGÜN okurlarına sunarak, linç kampanyasındaki figüranlık görevini “layıkıyla” yerine getirmekle birlikte, yeni figüranlara da “görev bilinci” aşılıyor.

Tönel’in adresini verdiği ve linç çağrıcılarının bulunduğu bu sözde “temiz”, özde kirli sitede bakınız Büktel ve Bulunmaz için neler söyleniyor?

"Tiyatro kamuoyunun tanıklık ettiği üzere, oyun ve dizi film yazarı Coşkun Büktel ve internet ortamını hesapsızca kullanan Hüseyin Hilmi Bulunmaz, kişisel site ve bloglarını sistemli aşağılama, hakaret ve küfür aracı olarak kullanarak Türkiye tiyatrosunun kurum ve kişilerine saldırmakta ve rencide etmektedirler."

Peki, bu “saptamalar” yapılırken, “aşağılama, hakaret ve küfür”ler orijinal kaynağı gösterilerek ve orijinal kaynağındaki bağlamdan koparılmadan herhangi somut bir kanıt yada belge sunulabiliyor mu?

Asla sunulmuyor, asla sunulamıyor! Linç kampanyası başlatanlar yada linç kampanyasında figüranlık yapanların klasik “numaraları”, orijinal kaynaktan asla somut kanıt yada belge göstermemektir. Gösterir gibi yapsalar bile, mutlaka orijinal kaynaktaki bağlamından kopararak göstermektir! Çünkü gerçekleri gizleyip yalanların hizmetinde kulluk yapanların niyetleri, bozuk giden bir şeyleri düzeltmek değil; doğru giden bir şeyleri bozmaktır. Doğruları yanlış olarak gösteremedikleri zaman da, okurların ikirciklenmelerini “sağlamaktır”!

www.temiztiyatro.net sitesinin ne kadar temiz olduğunu bir tek somut örnekle görmek mümkündür. 6 Mayıs'ta Taraf gazetesinde çıkan iftira yazısını kampanya bildirisiyle aynı sayfada ve "kampanyamız basında da yer buldu" ibaresiyle yayınladılar. Ama 11 Mayıs'ta, Taraf, Büktel'in cevabını yayınlayınca, "temiz tiyatrocular" okurları zehirleyen o yazının cevabı olan panzehiri yayınlamayı asla düşünmediler. Olay unutulsun diye, zehir yazıyı ana sayfadan çıkarıp bir başka sayfaya taşımakla yetindiler. Zehir hala sitede ama panzehirden tek cümle haber yok. Karşımızdakiler işte ancak bu kadar "temiz yayıncı"...

Tescilli yalancı Mustafa Demirkanlı’yla birlikte, tescilli sansürcü Ahmet Ertuğrul Timur (nam-ı diğer 3. Abdülhamid), tescilli tehditkâr bileyci Ömer F. Kurhan’ın başını çektiği ve linç çağrıcılarının tıka basa doldurduğu bu sözde “temiz”, özde kirli sitede imzaları bulunanlar, Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz’ın, her zaman için orijinal kaynaktan tanık, kanıt, belge göstererek yazı yazmalarına karşın, kendileri, orijinal kaynağını göstererek, bizim küfür ettiğimizi belgeleyemiyorlar. Çünkü biz küfür etmedik. Yalnızca, takma isimli sapıkları ve sapıkça tutumları, vahametlerine uygun ve "TDK Türkçe Sözlük"te "argo" bile sayılmayan sıfatlarla haklı olarak niteledik. Üstelik o sıfatların sayıca çok daha fazlasına haksız olarak muhatap olmuş, linççilerin sayısız yalan ve iftirasına maruz kalmıştık.

Peki iftiralarını gerçekmiş gibi gösterebilmek için ne yapıyorlar? Orijinal kaynaktaki bağlamından cımbızla kopardıkları sözleri kullanarak bizleri küfürbaz ilan edebiliyorlar. Herhangi bir bilgi, belgenin orijinal kaynağı niçin belirtilmez, orijinal kaynağa niçin link verilmez? Bunun tek bir açıklaması var; iftira atmak, saptırmak için... Orijinal kaynaktaki gerçekleri okurlardan saklamak için... Linç çağrıcıları da bunu yapıyorlar. Böylelikle, Adnan Tönel’i bile kandırabiliyorlar. Ya da Tönel "suçlu güçlülerle" aynı safta olmayı daha rantabl bulduğu için, gönüllü olarak kanıyor. Tönel de bu kervana katılıp, bu kampanyadaki figüranlığına sığınarak, sadece kendisini değil, “sol” değerlere sahip olduğunu iddia eden BİRGÜN okurlarını da bu gayya kuyusunun dibine boca etmek “şerefine nail oluyor”!

Linç kampanyası sürecini ve bu sürece neden olan Büktel/Bulunmaz belgeli, kanıtlı yayıncılık hattını incelemek için, www.coskunbuktel.com ile www.tiyatroyun.blogspot.com sitelerini izlemenizde yarar var.

Yazarı Tanrı, yazarın ürününü Kutsal Kitap olarak algılayan ve bu algının, tüm toplum tarafından kabul görmesini arzu edenlere inat, kursumuz sürüyor!


Hilmi Bulunmaz, "Yaratıcı Yazarlık" palavrasını paramparça eden yazarlık kursunu, hem de ücretsiz olarak sürdürüyor! from Cemal Bulunmaz on Vimeo.
Sen de insansın!
Sen de yazabilirsin!!
Hem de para ödemeden!!!