3 Kasım 2008 Pazartesi

Eda Atalay
Sevinç Erbulak



Füsun / Altan Erbulak
.
.
'Dizilerde haysiyet kalmadı'...
.
.
Çocukluğumuzun Süper Baba'sının ne istediğini bilen Zeynep'i olarak tanıdık ilk onu. Sonra büyüdü, anne bile oldu. Sevinç Erbulak'la "hiçbir zaman bırakmadığı, bırakmayacağı tiyatrosunu", dizi zevklerini, sinemayı, anneliği, ünlü bir babanın kızı olma durumunu ve hayatı konuştuk.
.
Ödüllü bir oyuncu, 17 yaşından beri Şehir Tiyatroları'nın oyunlarında yer alıyor, "iyi bir okur olduğunu hissettiren bir kitabı da var" Ama hepsinin önüne geçen bir özelliği var ki, o şimdi bir anne; Sevinç Erbulak, Kavin'in annesi! Söze “Kavin” diyerek başladı, “Kavin” diye de bitirdi sözü. Bebeğinin sineğe “sinden” , domatese “bonabon” , karınca ve kanguruya “gagunga” demesini büyük bir keyifle paylaştı bizimle.
.
Sevinç Erbulak'ı ne kadar özlediğimizi doyumsuz sohbetinden sonra daha iyi anladık. Tiyatro, sinema, yazarlık, oyunculuk ve Erbulakların kızı olma şansı üzerine konuştuk. Fazla söze gerek yok, röportaja dönmek gerek...
.
Ekranlarda olmadığınız dönemlerde özellikle izlediğiniz diziler var mı? Yol Arkadaşım'ı izliyordum. Sezon finali yaptı. Çok sevdiğim arkadaşım Çağan yazdığı için her pazartesi akşamı yeni bir sinema seyreder gibi izliyorum. Zaman zaman diyaloglara, zaman zaman da oyunculuklara hayran olarak seyrediyorum.
.
Artık rutin olarak seyredebildiğim hiçbir dizi yok. Çünkü birinci bölümünü seyrettiğin zaman aşağı yukarı önündeki yüz bölümde ne olacağını rahatlıkla tahmin edebiliyorsun. Hiçbir sürprize açık olmayan, öykü anlatmada da son derece sıradan, daha önce anlatılmış şeyleri tekrar seyirci önüne sunan işlerin alternatifi olarak Çağan Irmak ve Irmak Çığ'ın başarısını gerçekten ayakta alkışlıyorum.
.
Türkiye'nin Süper Baba'sı olarak gördüğünüz bir dizi var mı?
.
Konu olarak değil ama Çemberimde Gül Oya ve İkinci Bahar'da bunu hissetmiştim. Öncelikle Çemberimde Gül Oya diyebilirim. Çünkü belki aynı haysiyetten yola çıktıkları için. Para kazanmaya devam etmek için konu bittiği halde sezon finali yapıp, diğer sezon yine aşağı yukarı aynı şeyleri devam eden ve seyirciyi aptal yerine koyan işler değil bu işler.
.
Süper Baba 160 bölümdü sanırım ve dört sezon sürdü. Devamı için delicesine teklif aldı ancak, işte o haysiyet dediğim gizli kelime. Sadece tutacağına inanarak ve para kazanma uğruna o işi devam ettirmemeyi seçmek zor bir karardır. O zaman daha genç olduğum için neden devam etmediği ile ilgili çok kızdığımı ve kırıldığımı hatırlıyorum. Ama o işin devam etmemesi senin bu soruyu sormana fırsat sağlıyor işte. “Süper baba gibi bir dizi izlediniz mi” ? Biz dizinin çok uzun sürmesi o dizinin çok başarılı olduğu anlamına gelmez. Üç bölüm süren bir dizi de akıllarda kalabilir. Sektör artık acımasız. İşimizi bizim dışımızda yapan çok insan var. Çok fazla dizi var. Burada önemli olan dizilerin içeriğinin ne olması. Bu röportajı ne zaman yaparsak yapalım sayacağım iyi dizi 2-3 tanedir.
.
Tiyatrocu bir anne ve babanın kızı olarak doğmak, sizce bu meslekte bir avantaj mı ve ne zamana kadar bir avantaj? Sonsuza kadar bir avantaj. Gençken evet bir dezavantaj. Henüz büyümemişken ve her türlü eleştiriyi ciddiye alacak kadar toyken, bütün başarılarının ardında bir şey aranması ve o kötü bakmak isteyen insanların beynindeki “tabiî ki o kazanacak, tabiî ki dizide o oynayacak, çünkü o Erbulakların kızı” gibi cümleleri seni kırıyor bir süre. Sonra hayat seni büyütüyor. Mesleğinde kimleri ciddiye alıp almaman gerektiğini öğreniyorsun. Ve ciddiye alacağın insanlar eğer olumsuz bir şey söylerse onu düzeltmeye, ötekileri de dinleyerek teşekkür edip anında unutmaya başlıyorsun.
.
Çok güzel bir soyad. Ama şöhret anlamında abartmanın bir anlamı yok. İnsanların üç aşağı beş yukarı benim hakkımdaki düşüncelerini tahmin edebiliyorum. İleride olur da şansımdan ötürü tercihlerimde yanlış bir seçeneği işretlersem, seyirci gözünde bir kredim var onu da biliyorum. Bu da belki soyadıma dayanıyor. Sadece işlerimle haber oluyorum. Bu da soyadımın bir avantajı. Çünkü ailemin hiçbir zaman böyle magazinsel bir durumu olmadı. Soyadımı seviyorum ve ömrümün sonuna kadar avantajından yararlanacağım.
.
"BABAM USTA BİR KOMEDYENDİ"
.
Babanızla ayrılığı 13 yaşında yaşamış olsanız da, sahnenizde, oyunculuğunuzda babanızdan izler kaldığını düşünüyor musunuz?
.
Babam çok iyi bir komedyendi. Dünyadaki en zor oyunculuk biçiminin komedi olduğunu düşünüyorum. Ve bir komedi oyuncusunun oynayamayacağı hiçbir dramatik tekst olduğuna inanmıyorum. Ama iyi bir drama oyuncusunun her komedi metninde dramdaki kadar başarılı olacağına da inanmıyorum. Babam hayatında bir tane drama oynadı ve onda da kim seyrettiyse ağladı. Son üç yıla kadar, babamınki gibi bir komedi yönümün olduğunu düşünmüyordum. Bir de böyle bir iş denk gelmemişti tiyatroda. Çünkü ben geleneksel Türk edebiyatının genç kız profiliyim. Evin genç kızı, ayaklarının üzerinde duran, babasına isyan eden, baskıları aşmaya çalışan, atkuyruklu kız tipinden yeni çıkmaya başladım. Tiyatroda da üç yıl önce ilk komedi rolünü alınca çok korktum çünkü zor olduğunu aldığım eğitimden ötürü biliyordum. O bir öğrenim süreciydi. Geçen sene bir komedide daha oynadım tiyatroda. 'Tekrar Çal Sam' adlı oyun. Evet, iyi oynadım, kendimi çok iyi hissetim. Kendime dışardan da bakmayı bilirim. Yırtabilirim de kendimi alkışlaya da bilirim. Ve alkışladım kendimi. Bu da mutlaka böyle bir babayı farkında olmadan izlemek ve gözlemlemekle ilgili. Babama ek olarak söylemek isterim. Metin Akpınar'la çok uzun süreli bir dizi yaptım. Çat Kapı. Yine farkında olmadan ya da belki farkında olarak çok seyrettim. Ve geçen sene… 'Tekrar Çal Sam' i ablam seyrettiği zaman 'Metin abiden çok şey kalmış sende' dedi. Evet doğrudur. Çünkü o, bu işin ustası. Ve sana bir şey öğretiyor.
.
Babanızın dönemini ve şimdiyi kıyasladığınızda tiyatroda gözlemlediğiniz belirgin farklıklar var mı?
.
O zamanlarda daha iyi bir seyircimiz vardı. Sayı anlamında değil, anlaşma anlamında. Oyuncu denen serüvenci çok zeki ve entelektüel olması gerekir. Aynı şeyi seyirciden de bekliyoruz. Babamların tiyatro yaptığı dönemde seyirci daha farklıydı. Daha çok okuyan, daha çok yazan. Şimdi dengeler, zihniyetler değişti. Bir şey bir ülkede aksarsa, bunun sanatı etkilemesi olası bir durumdur. Televizyon hayatımıza iyice girdi. Dizilerin sayısı arttı. Kalite ortalaması düştü. Seyirci daha kolay izleyebileceği şeyleri tercih etmeye başladı. Düşünmekten yorulan bir milletiz. Babamın zamanında oyunculuk ve meslek çok el üstünde tutulan ve ülkenin iyi bir zümresini oluşturan insanlardı. Ama şimdi araya karışan kaçaklardan da ötürü başka bir tadı var. Dolayısıyla sıkıntısı artı.
.
Bir devlet kurumunda sanat yapmanın kısıtlayıcılığından bahsedilir hep ve istifalar olur… Siz bunlardan kendinizi nasıl soyutladınız ve nasıl ayakta kaldınız?
.
Çünkü sabredebiliyorum. İstifa etme fikrinin oluşabilmesi için daha iyi bir seçeneği işaretlemen gerekir. Ama benim öyle bir seçeneğim yok. Ben bu kurumu çok seviyorum. Bu kurumda oynadığım rolleri de çok seviyorum. Bu biraz kişinin de mesleğine bakış açısı ile ilgili bir şey. Yetinmiyorum. Her defasında daha iyisini istiyorum. Çünkü talep ediyorum. Zaten talep görüyorum bu anlamda.
.
Kötü tarafından bakmak istersen, oyunculuk sıkıntısı bol bir meslektir. Sadece kurum oyuncusu olmak değil, oyunculuk zor bir iştir. Ama iyi bir pencereden bakmaya yüreklenirsen çok iyi hissedersin. Böyle seçkin ve sayılı bir zümrenin içinde olmaktan ötürü çok iyi hissediyorum ve hakkını vererek yapmaya çalışıyorum.
.
Şehir Tiyatroları olmasaydı, içinde bulunmak istediğiniz bir tiyatro var mı?
.
Çok dikkatimi çeken Tiyatro DOT var. Cesaret isteyen oyunlar sahneliyor. Ve çok kıskanarak seyrediyorum. Orada bir gün sahneye çıkacağımı biliyorum. Para kazanma noktasında değilim. Tiyatro DOT'un o seyirciyle aynı seviyesindeki sahnesinde ekstrem bir rolle oynamak isterim.
.
BEN NİYE OYUN SEYREDİYORUM? BİR ANLAMDA KENDİME ACI ÇEKTİRMEK İÇİN, SEYREDİP KISKANMAK VE DAHA İYİSİNİ ÇIKARMAK İÇİN, BİR ANLAMDA DA KENDİMİ İYİ HİSSETMEK İÇİN”
.
Siz çok oyun izleyen bir oyuncusunuz. Bu diğer oyuncular için de bu kadar geçerli mi?
.
Bir kısım vakitsizlikten izleyemez. Çünkü çok oyun oynar. Seyredecek alternatifi olmaz sürekli sahnede olduğu için. Ben de onlardan biriyim ama oynamadığım hafta lunaparka gidip çarpışan arabaya binmek yerine oyuna gitmeyi tercih ediyorum. Bu da disiplin işidir. Ben niye oyun seyrediyorum? Bir anlamda kendime acı çektirmek için, seyredip kıskanmak ve daha iyisini çıkarmak için, bir anlamda da kendimi mutlu hissetmek için. Bir müddet sonra adres de seçmeye başlıyorsun. Merakımdan gidiyorum ayrıca. Yüzde 80 kötü olacağını bildiğim halde içinde beş dakikalık bir parça bile iyi olabilecekse izlemek isterim. Neden iyi, ya da ne den kötü diye, ya da iyi olması için ne gerektiğini diğer oyunculara da anlatmak için de değil, kendim bilmek adına.
.
'Gözünü Kırpma Düşerim' adlı bir kitap deneyiminiz var. Devamı gelecek mi?
.
Çocuk kitabı yazma hayalim var. Kızım Kavin'in varlığıyla öyle bir fantezi dünyası içerisinde yaşıyorum ki şu anda. Eğer vaktim olsa ve prova yoğunluğu bütün beyin hücrelerimi kaplamıyor olsa, gerçekten çok kısa bir zamanda yazabileceğime inandığım, öylesine çok malzemem var ki. 24 saat boyunca bana hizmet eden ve bunun farkında olmayan bir Kavin. Çocuk kitabı yazmanın roman, öykü, deneme ya da anı derleme yazmaktan çok daha zor bir şey olduğuna inanıyorum. Çünkü çocuk okur ya da bir çocuk seyirci her zaman bir yetişkinin görmediğini görür. Eksiği, gediği, bir yazarın bir oyunu ya da kitabı yazarken nerede sıkılıp hava aldığını ben bir çocuk kadar net göremem. Onun için çok zor ama günün birinde yazacağım. Çok istiyorum.
.
“SAHNEDE HER ŞEY OLABİLİR. BEĞENİLMEYEBİLİRİM, EZBERİMİ UNUTABİLİRİM, KAFA ÜSTÜ DÜŞEBİLİRİM. AMA HİÇ FARKETMEZ; BEN KAVİN'İN ANNESİYİM”
.
Kavin'den sonra neler değişti hayatınızda?
.
Hızlandım. Zorlanarak da olsa dengeyi kurdum. Sabah kalktığım andan itibaren hazırlanmam ve kendimi iyi hissetmem arasında bir buçuk saat olurdu. Ancak şu anda 5 ile 7 dakika arasında düğüne gidermişçesine hazırlanabiliyorum. Bu bir avantaj. 120 dakikada yapılan bir şeyi 7 dakikada yapabilmeyi öğrendim. Kızımdan başka hiçbir şey konuşmuyorum. Başka şey konuşmak istemiyorum. Beni üzen, içki, sigara içtiren şeyi düşünmek istemiyorum. Sahnede her şey olabilir. Beğenilmeyebilirim, ezberimi unutabilirim, kafa üstü düşebilirim. Ama hiç fark etmez, ben Kavin'in annesiyim.
.
Peki, iş seçerken daha mı seçici olmaya başladınız?
.
Takvim olarak çok dikkat ettiğim işleri seçiyorum. Eskiden oyun çıkışlarında giderek, dublajını da yaparak, haftanın yedi günü, rolleri de kabul ederek, her şeyi bir arada yapmaya çalışarak ve yapabilerek ama vücut olarak çok yorularak yapıyordum. Mesela bu projede ilk sorduğum soru kaç gün çalışacağım oldu. İki gün dedikleri için kabul ettim. Tabi ki projeyi çok sevmem, yapım şirketini tanıyor ve güveniyor olmam da etkili. Yönetmeninden oyuncu arkadaşlara kadar tetikleyici birçok unsur var. Eskiden, "Kanal, yapımcı, yönetmen, rol arkadaşı, senarist kim? sorularım öndeyken şimdi kaç gün çalışacağım ön planda.
.
İlk film deneyiminiz Reha Erdem'in yönettiği 'Beş Vakit' filmi, sizin için bu proje nerede duruyor?
.
Çok özel bir yerde. Benim ödülüm yok ama filmin birçok ödülü var. Reha Erdem'in sineması bence bu ülkeye fazla gelen bir sinema. Bu ülkeyi aşağıladığım için değil. Ülkede yapılan sinema filmlerini gördükten sonra, kılını yolan adam figürünün hala bu ülkede prim yaptığını gördükten sonra söylüyorum bunu. Bu tarz filmler hala prim yaparken, Reha'nın 'Beş Vakit'i seçmesi, fikir anlamında bile çok kutsal. Biz figüratif rollerde oynadık. Ama ilk sinema filmimdi ve şu zamana kadar hiç köylü kadını oynamamıştım. Önceden bir sinema filmini seri ve hızlı eleştirirken, çektikten sonra, zorluğunu anladım. Yaklaşık 200 tekrar yaptık. Çocuk oyuncu denen serüvencilerle çalışmak da öyle güzel ki. Çocuk öyle kompleksiz ki. Çocuk, oyunculuğu oyun oynamak gibi algılıyor ve ben de anladım ki oyun oynayarak para kazanıyorum hayatta. Reha hayatımda çok özel bir yerde duruyor. O şansı tanıdığı, güvendiği, rolü teslim ettiği için, birlikte çalışabildiğimiz ve çok iyi bir sonuç aldığımız için çok mutluyum.
.
Ödüllü bir oyuncu olarak, tiyatroda ödül sistemine nasıl bakıyorsunuz?
.
Ödül almadan önce rahatsın. Yapıyorsun biri seviyor. Biri sevmiyor tamam ama ödül alınca ve ödüllü oyuncu olunca, sanki ondan sonra yaptığın her şeyin ödüllük olması gerekiyor. Ama böyle bir şey yok. Göreceli bir iştir ayrıca.
.
Ama reddetmeyi düşünür müsünüz derlerse, bunu sahneye çıkıp kişisel bir şova dönüştürerek değil, aday olduğumu öğrendiğim zaman söylerim. Veren topluluğa inanmıyorsam baştan tercih etmem. Ödül benim için bir faldır, baktırtırım, baktırdığım anda da inanırım, ödül aldığım gece kraliçe olurum ertesi sabah da Sevinç olarak uyanırım.
.
Oyunculuk olmasaydı hangi meslek olurdu?
.
Öğretmen olabilirdim. Edebiyat öğretmeni. Felsefe ve ya psikoloji okurdum. Oyunculuk gibi öğrenim süreci bitmeyecek bir meslek seçerdim. İnsanı ilgilendiren bir meslek olurdu. Ya da çocuklarla ilgili bir şey yapabilirdim. Ama ne olmayacağımı biliyorum. Sabah dokuz akşam altı çalışamam. Yoksa üç yıl sonra istifa ederdim.
.
“BABAM EVE GELİP, ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA KİME, HANGİ ŞAKAYI YAPACAĞINI PROJE PROJE KARİKATÜR ÇİZER GİBİ HAZIRLAYAN BİR ADAMDI”
.
Siz bir 'dalaksız oyuncu' musunuz?
.
Çok gülen oyuncu dalaksızdır. Ben de dalaksızımdır. Mesela oynadığın oyundan iki yıl falan geçmiştir. Replik hatırlamazsın “ne diyordum o oyunda” dersin. Ama beni kimin, kaçıncı oyunda, kaç dakika güldürdüğünü ezbere hatırlarım. Ersan Uysal ile 'Derya Gülü' oyunundayız. "Asabi triplerde" demiştim bir arkadaşıma rüyamı anlatırken. O da Türk dili açısından düzeltmek amacıyla “Asabi triplerde nasıl bir ifade?” diye sorunca, “Ya aman Ersal abi, tamam işte rüyamı anlatıyorum” demiştim. Ve o da, oyunda çok sinirlendiğim ve benim için oynamanın çok zor olduğu bir performans sahnesinde bana, “şişt bana bak, bana öyle asabi tripler yapma” diye seslenmişti. Sonra da dediğine pişman olmuştu. Çünkü hiç toparlayamamıştım. Seyirci bu oyunu kötü olarak hatırlayabilir ama bu benim hatırlayacağım en iyi oyun. Bu arada bu bana özgü bir durum. 'Ben tipi' oyuncuya özeldir. Pek çok oyuncunun tercih etmediği ve yaparsan da rahatsız olacağı bir şeydir. Benim de herhalde bir baba yadigârım. Babam eve gelip, önümüzdeki hafta kime, hangi şakayı yapacağını proje proje karikatür çizer gibi hazırlayan bir adamdı.
.
“HAYATTAKİ EN İYİ ANLARIN, KİŞİNİN SAHNE ÜZERİNDE KENDİNİ TUTAMAYARAK GÜLDÜĞÜ ANLAR OLDUĞUNA BU MESLEKTE SONUNA KADAR İNANACAĞIM”
.
Bu yazı ilk kez Yazarımız Eda ATALAY tarafından GazetePort'ta yayınlanmıştır.
.
(KAYNAK; GAZETEPORT /KÜLTÜR-SANAT
.
Eda ATALAY/İSTANBUL
.

Hiç yorum yok: