17 Ekim 2008 Cuma

Yönetmen Kaplanoğlu film çekerken şiire bolca başvurduğunu belirtiyor.


Sinema benim için zamanın sanatıdır


Nil Kural


Semih Kaplanoğlu’nun “Yusuf Üçlemesi”nin ikinci filmi “Süt”ün Antalya Film Festivali’ndeki gösterimi büyük ses getirdi. Yönetmenle sinemasını konuştuk

Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun taşrada geçen ve Yusuf adındaki bir şairin hikayesini anlattığı “Yusuf Üçlemesi”nin ilk filmi “Yumurta”, hem Türkiye’de, hem de uluslararası alanda büyük başarı kazanmıştı. Yusuf’un annesinin ölümü üzerine taşraya dönmesini konu alan “Yumurta”nın ardından gelen “Süt”le, Kaplanoğlu izleyicisini Yusuf’un 17-18 yaşlarına götürüyor.

Filmde profesyonel ve amatör oyuncular bir arada. Başak Köklükaya, Yusuf’un annesi rolünde dikkat çekiyor; Yusuf’u canlandıran Melih Selçuk ise Kaplanoğlu’nun keşfettiği yeni bir yetenek. “Süt”ün Antalya Film Festivali’nin uluslararası yarışması vesilesiyle yapılan, 14 Ekim’deki gösteriminin ardından, bu filmin de en az “Yumurta” kadar ses getireceği belli oldu. Gösterimin ardından yapılan basın toplantısında ayakta duracak yer yoktu. Filmin açılış planı, Antalya’nın gündelik sohbetlerinin ilk maddelerinden birisi haline geldi.

“Süt” dolayısıyla, Kaplanoğlu’yla iki halkası tamamlanan üçlemesi ve sineması üzerine konuştuk.

Taşrada geçen bir üçleme çekiyorsunuz. Türkiye taşrasını nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de son 10 yılda büyük bir değişim var. Merkezlerinde de taşrada olduğu gibi bu değişim görünüyor. Ama merkez bir yanıyla sabit gibi görünür. Merkez ve taşra arasında gidip geldiğinizde, o değişimi çok daha yoğun bir şekilde fark ediyorsunuz. Ben o değişimi, aile gibi değişmezlerle anlattım. Çünkü bu değişim, ailenin hayatına zaman zaman sancılı şeyler getirebiliyor. Bunu anne ve oğlunun ilişkisi üzerinden anlatmaya çalıştım.

“Yumurta” da, “Süt” de, şimdiki zamanda geçiyor. Zaman belli ki sinemanızda kafa yorduğunuz bir konu.

“Süt” Yusuf karakterinin hatırlamalarını içeriyor. Ama zaten biz hatırlamaları şimdiki zaman içerisinde yaşarız. Bu yüzden iki film de, aynı zamanda, günümüzde geçiyor. Zaman sinemam için önemli çünkü sinemanın ‘zamanın sanatı’ olduğunu düşünüyorum.

Bu iki filmde, Yusuf babasız bir karakter olarak karşımıza çıkıyor; babayı herhalde “Bal”da anlatacaksınız. İlk iki filmde neden babasız bir karakter anlatmayı seçtiniz?

Metaforik olarak şöyle açıklayabiliriz: Babanın konumunun gitgide ortadan kalkması ama gölgesinin kalması söz konusu... Bir de, hikayenin kendisi de böyle gelişiyor. Baba çocuk küçükken ölüyor. Anne ve oğul arasındaki ilişki babanın olmadığı dönemde gelişiyor. Buradaki mesele “Bal”la birlikte daha netleşecektir. Yoksulluk veya babanın olmamasının getirdiği durum...

‘Çok konuşuyoruz ama...’

“Yumurta” meselesini biraz daha sözle ifade etmeye çalışan bir filmdi; “Süt”se cümleler arasındaki duraksamalar gibi. Sessizlik konusunda ne düşünüyorsunuz?

İki film de, kendi sessizliklerini olması gerektiği kadar yaratıyorlar. Günlük hayatlarımızda biz de çok konuşuyoruz belki ama gürültü çıkarıyoruz. Ancak konuşulması gereken şeyleri konuşmuyoruz. Konuşulması gereken şeylerin sessizliği içimizde büyüyor. Ama dışımızda sürekli konuşan, daha da çok konuşan insanlar haline geliyoruz. Benim derdim, o konuşulmayan şeylerin dünyası ve onların işgal ettiği önem ve genişlikle... Ben kameramı ve kendimi oraya doğru yöneltiyorum.

Hem Yusuf karakterinin, hem de filmin biçiminin şiirle alakası göze çarpıyor. Bu bağ nereden ileri geliyor?

Yusuf karakteri şair. Ama benim de şiirle ilişkim kuvvetli. Hasbelkader tüm gençliğimde şiir yazdım. Kendimi şiirle ifade etmeye çalıştım. Bunun bendeki etkisi hep devam etti. İş yaparken, filmle ilgili bir senaryo yazarken veya film çekerken şiir her zaman başvurduğum bir şey oldu.

Hem teknik, hem anlatım hem de estetik olarak başvurduğum bir anlatım yoluydu. Yaptığım her işi şiirin aynasından geçirip ele aldım. O yüzden bu filmdeki eksiltme, minimalize etme şiirin getirdiği bir tür alışkanlıkla ortaya çıktı. Şu da var: Bir şairi anlatıyoruz, o şairin dünyasına girip, onu sahici kılmak için de, anlatımda da şiirin etkisini kullanmak gerekir. Ama tabii ki filmde şiir okuduğumuz yok.

“Yusuf Üçlemesi” ne zaman tamamlanacak?

“Bal”ın çekimlerine gelecek sonbaharda başlamayı düşünüyorum.

(Kaynak: Milliyet)

Hiç yorum yok: