11 Temmuz 2008 Cuma

Altın Yumurta...

Aşağıdaki yazı, bizim tarafımızdan tam anlamıyla benimsenmiyor. Biz, her türlü ödüle karşı bir siteyiz. "Ödül alan filmler hakkında yazı yayımlamayız." anlamına gelmez bu yaklaşımımız. Özellikle naif eleştirileri, tüm sakıncalarına karşın yayımlayacağız... (sinema dergisi)


M. Sadık Medin


Geçen hafta gösterime giren ,yazılı ve görüntülü basında adından sıkça söz ettiren “YUMURTA”filmini birkaç gün önce görme fırsatını bulduk. Daha ziyade orta yaş ve üzerindekilerin ,gençlerden de sinema sanatına gönül verenlerin beğendiği bir film olmuş.Cannes ve Antalya Altın Portakal Film Festivalinden ödülle dönen günbegün yeni ödüller ve övgüler alan bu film hakkında yeri gelmişken bir iki çift laf edelim.

Yeni Asır Gazetesi’nin “Sarmaşık” eki Sinema sayfasında ; Dokuz Eylül Ü.Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü mezunu olan yazar Özkan Binol ,10 Kasım 07 Tarihli yazısında ,okuldaşı yönetmen Semih Kaplanoğlu hakkında övgü dolu sözlerle bir kutlamada bulunmuş. Yazısının altına imzamı atarım diyenlerin hayli çok olduğunu düşünerek ve umarak “Yumurta”filmi hakkında bir yorumda bulunmak istiyorum.

Estetik ve duygunun ön plana çıktığı ,muhteşem bir görselliğin kare kare seyirciye intikal ettirildiği bir film.Muhteşem doğa görüntüleri:Miralay’ın evinin üst kat penceresinden Güme dağlarına doğru tepelere konmuş/kondurulmuş birbirine benzeyen ancak içindeki hayat hikayeleri farklı yan yana dizili evlerin ve arka planda yeşilliğini kaybetmeyen yamaçların anlık görüntüleri.Çarkı başında urgan işleyen urgancının ,bayılmak üzereyken yere yığılan Şair Yusuf’u kucaklayıp bir tas su ile kendine getirme sahnesi.Birgi ve Gölcük görünümleri.Saksıdaki çiçeklerin ölen akraba isimleriyle anılması,adeta onlarla konuşulması.Yol kenarında tanıdık bir ailenin Yusuf ile Ayla’ya kavanozuyla reçel ikram etmeleri .Yusufun çaktırmadan reçellerin ücretini manto/palto cebine bırakması.

Bu filmde yedinci sanat olan sinemaya bir ressamla bir şair epeyce katkıda bulunmuş diyebiliriz.En azından sanat yönetmeni Naz Erayda ve görüntü yönetmeni Özgür Eken’e hanginiz ressam hanginiz şair diye bir soru yöneltebiliriz.Her ikisi ayni zamanda hem şair hemde ressam olabilirler.Bu ihtimali de göz ardı edemeyiz.

Altın Portakal Film Festivalinden ödülle dönen ve yeni ödüller alması beklenen bu filme “Altın Yumurta”dersek mübalağa etmiş sayılmayız herhalde.

Beslenmemizde önemli bir yer tutan ,Bedia Akartürk’ün “Meşeli de dağlar meşeli”türküsünde “yumurtanın kulpu yok/gözlerimde uyku yok/Sür gemici gemini/Hiç kimseden korkum yok” dediği yumurta , pratik pişirimli vazgeçilmez bir gıda maddesi.”Pişirirsen aş olur/Pişirmezsen kuş olur”dediğimiz hayatın varlığını ve sürekliliğini ,üremeyi-çoğalmayı simgeleyen olmazsa olmaz bir nimet.Bir buçuk saatlik bir zaman diliminde Tire’li hemşehrilerim bu filmden bir Tire Belgeseli havası ummasınlar.İnsanın , doğum ile ölüm arasındaki ömür dediğimiz hayat sürecinde ; diğer insanlarla doğa güzelliği eşliğindeki şiirsel birlikteliğini yaşasınlar.Geçmiş zamanla gelecek zaman ilişkisini enikonu irdelesinler.Yunus Emre’nin deyişiyle ”Her gün yeniden doğarız/Bizden kim usanası”diyebilsinler.Filmin başrol oyuncuları Nejat İşler ve Saadet Işıl Aksoy rollerinde hayli başarılı olmuşlar.Türk Sineması’nın geleceği açısından umut verici bir gelişme.Emeği geçenlerin tümünü kutlarız.

Bir zamanlar okul öğrencilerini aşı kampanyalarına çağıran bir slogan vardı “Haydi çocuklar aşıya” diye. İzninizle bir slogan da ben söylemek istiyorum. Haydi Tireliler Sinemaya.Haydi Tire’liler Şehir Sineması’ndaki “YUMURTA” filmine…

Hiç yorum yok: