Hilmi Bulunmaz
24 Temmuz 2008
Sinema, fotoğraf ve tiyatronun çocuğu olarak dünyaya geldi. Fotoğraftan tekniği, tiyatrodan sanatı aldı. Her ne denli fotoğrafın sanat boyutu ve tiyatronun teknik yanı olsa da; fotoğraf daha teknik ve tiyatro daha sanattır...
Sinema, fotoğrafa ağırlık verdikçe tekniğe iltica etti. Özellikle Hollywood'un emrettiği ölçütlerle üretim yapan sinema, "milyonların eğlencesi" olmaktan uzaklaşıp emperyalizmin düşçüsü olarak görev yapmaya başladı. Emperyalizmin düşçüsü olabilmenin koşullarından biri de oyunculuğun iğdiş edilmesiydi. Artık filmlerde oyuncular değil; fotoğraf, bilgisayar, efektler... başroldeydi!...
Hollywood'un ürettiği düşlere karşı çıkabilmenin koşullarından biri de, sinemada oyunculuğa önem vermektir. Bunun için; film çekecek yönetmenlerin oyunculuğu yaşam biçimi olarak algılayan insanlarla birlikte "yolculuk" etmesi gerekir...
Örnekse "Cannes Kilisesi" tarafından kutsanan Nuri Bilge Ceylan filmlerinde olmayan oyunculuğa karşı çıkmak gerekir. İnsan sıcağının duyumsanmadığı Ceylan filmleri, AB yada ABD ölçütleriyle hareket eden emperyalist beyinli aydınların hoşuna gidebilir; ama bizim hoşumuza gitmiyor. Bunun da en önemli nedeni; oyunculuğa önem vermeyen bir anlayışla üretilmesi bu filmlerin...
Sonuç olarak; sinemanın sanat olabilmesi için birçok şey gerekiyor. Ancak en önemli gereklilik oyunculuktur. Sahte dünyaları anlatan sahte oyunculuk değil; gerçekleri anlatan gerçek oyunculuk...
23 Temmuz 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder